Klasik bir haftasonu etkinliği daha gelmişti de çatmıştı, sabahtan toplanılmış, garip bi şekilde ilk kez herkes saatinde gelmişti, akşam odayı ve servisi kim temizleyecekti? Servis temizleme tanrılarına kurban adamak gerekecekti.
Yine de senenin ilk hatıra tepesi etkinliği hayırlı olsundu.
Racondaki bizi karşılayan yaşlı, yalnız ve görkemli söğüt ağacını saymazsak, en "yeşillik" tepemizdi hatıra, bazen oturup düşünüyordu insan, şuan alplerde olmak mıydı yoksa ankaranın bozkırları mı?
Cevap açıkca belliydi: Canımız Ankaramız.
Kanatlar açıklanmış, yer eğitimleri tüm hızıyla tekrardan başlamıştı, yine yere düşüp damacana gibi yuvarlanacak mıydık? Gün içinde keşfedecektik.
yakınımda,
A kolonları ele alınmış, bazı arkadaşlarımız kolonları kendileri bırakmaya, slaytları hissetmeye/toplamaya uğraşmışlardı, dönüş çalışan arkadaşlarımız "heralde bana acı çektirmek için yapmıyoruzdur bunu" diye düşünmeden verilen komutları yerine getirmekle uğraşıyorlardı.
Öğle arasında vampir köylü oynandı, vampir olduğu ortaya çıktığında gözünden akan yaşları gizlemek için gözlük takanlar darağacında koylüler tarafından bir güzel sallandırıldı. Sadece gözlük takanlar mıydı vampirler? Elbette hayır, telefona dokunmak gibi bir günah işleyen vampirler de gözden kaçmamış, sallandırılmıştı.
Öğle arasından sonra biraz da olsa ters çalışma şansı doğmuştu, aralığı değerlendirdikten sonra yeni arkadaşlarımızın eğitimine geri dönülmüş, koşulara devam edilmiş, servise binilmişti. Otobüste elmalı turta getiren arkadaşlarımıza büyük dualar edilmiş, cennete girmeleri gönülden istenmişti.
Çikolatalar, havuçlar, yenen ayvalar ile gün noktalanmış,
Oda ve servis temizliği unutulur mu tabii? Servisteki arkadaşlarımızdan biri çok soğukkanlı bir şekilde "bu vampirler boşa mı kaybetti yaaaa" diyip gönüllüleri seçmemize katkıda bulunmuştu tabii. Odayı ve servisi temizleyecek vampir arkadaşların gözleri sevinçten parlamış, kulüp odamıza geri dönüp dağılmıştık.